Biyoçeşitlilik Nedir? Biyoçeşitlilik Neden Bu Kadar Önemlidir?
Biyoçeşitlilik Nedir? Biyoçeşitlilik Neden Bu Kadar Önemlidir?
Biyoçeşitlilik; kara, deniz ve diğer tüm ekosistemler içerisinde bulunan her türlü canlı organizma arasındaki farklılıklardır. Bir çevredeki biyoçeşitlilik oranı ne kadar fazla ise o topraklarda yoğun ekosistemler var demektir ve bu da verimin göstergesidir. Bu ekosistemler mükemmel uyum içinde görevlerini ve işlevlerini yerine getirirler.
Böylece buradaki biyoçeşitlilik, bulunduğu alanı beslemeye başlar. Bunun tek yolu, oradaki canlıların denge ve uyumunun dış etkenlerle bozulmamasıdır. Böyle bir durumda canlılar fonksiyonlarını yerine getiremez ya da aksamalar başlar, bu da biyoçeşitliliğin azalması anlamına gelir. “Biyoçeşitlilik neden önemlidir?” diye soracak olursanız toprakta bulunan tüm ekosistemlerin bir görevi olduğunu söylemek mümkün. Öncelikle toprağı erozyona ve kaymalara karşı korur. Toprağı saran bitki örtüleri sayesinde bu kaymalar büyük ölçüde önlenir. Bir diğer önemi ise bu ekosistemler devamlı olarak beslendikleri için toprakta bir geri dönüşüm yaparlar. Örneğin toprağa gömdüğünüz bir sebze zaman içinde yok olur ve toprağa farklı bir fayda olarak karışır. Biyoçeşitlilik aynı zamanda iklim değişikliği riskiyle mücadelede önemli bir rol oynar. Örneğin ağaçlar ve tüm yeşil bitkiler karbondioksit alıp, atmosfere oksijen verirler. Yeşil bitkiler ve ekosistemler bu işlevlerini yerlerine getiremezlerse gökyüzünün dengesi bozulur ve insan ya da hayvan sağlığı ve beraberinde tüm canlı türleri için bir tehlike oluşturmaya başlar. Bu nedenle ekosistemler arasındaki mükemmel uyum bozulmamalıdır.
Biyoçeşitliliği Etkileyen Faktörler Nelerdir?
Biyoçeşitliliği etkileyen faktörler fiziki, biyolojik ve coğrafi etmenler olarak 3’e ayrılıyor.
Fiziki Etmenler
Bir bölgenin iklimi, yer şekilleri, toprak yapısı ve o bölgedeki deniz/kara dağılımı, biyoçeşitliliği etkileyen faktörlerdir. Örneğin, çok yağmur alan bir bölgede yeşil bitki örtüsünün çok yoğun olduğunu fark ederiz. Toprak hep ıslak olduğu için kuru bölgelere göre bambaşka organizmalara ev sahipliği yaparlar. Kurak bir alanda ise kaktüs tarzı ya da kuraklığa dayanıklı iğne yapraklı bir bitki örtüsü vardır ancak toprağı kaplayan bir bitki örtüsü görmek çok zordur. Burada yaşayan tüm canlılar sıcağa ve kuraklığa dayanıklı yapıda olurlar. Deniz kenarında su seven canlılar habitatlarının devamlılığını sağlarken karasal kesimlerde susuzluğa uzun süre dayanabilen ekosistemler yer alır.Biyolojik Etmenler
Biyolojik etmenler, insanları ve diğer canlıları kapsar. Burada diğer canlılardan kasıt, haşere, toprağa zarar veren otlar, parazitler gibi canlılardır. Bu tarz ekosistemler o bölgedeki biyoçeşitliliği azaltır, çünkü bazı canlıların işlevlerini yerine getirememelerine ya da verimsizleşmelerine neden olur. Konu insanlara gelince işler biraz daha karmaşık bir hal alıyor. Her geçen gün artan plastik kirliliği, çöplerle kaplı denizler, bilinçsiz tüketim alışkanlıkları ve doğaya salınan karbonun önünün alınmaması gibi nedenlerle biyoçeşitlilik zarar görüyor. İnsanlığın kişisel, ülkesel ve global bazda büyük adımlar atarak bunun önüne geçebilmesi de elbette mümkün.Coğrafi Etmenler
İnsanoğlunun neden olduğu iklim değişikliği coğrafi etmenlerin de başında geliyor. Elbette eriyen buzullar ve kıtaların kayması, artan su seviyesi ekosistemleri de değiştiriyor. Biyoçeşitliliğin kimi zaman azalmasına neden olan coğrafi etmenler, biyoçeşitliliğin değişmesine de neden olabiliyor. Örneğin suların yükselişi ve sulak alanların artışı, bu bölgede yaşayan habitatların su canlıları olarak değişmesine neden oluyor.Biyoçeşitliliğin Dünya ve Gelecek İçin Önemi
Biyoçeşitlilik dengesi, neredeyse dünyanın hızı gibi mükemmel işlemelidir ki dünyanın dengesi bozulmasın. Örneğin dünya çapında ağaçların usulsüzce kesilmesi yeşil bitki örtüsünün azalmasına neden oluyor ve bu atmosferdeki gaz dengesini bozuyor. Bunun yanı sıra karbon emisyonu yine havanın dengesini bozan etmenlerden. Yeşil bitki örtüsünün bozulması ise insanlığın ve tüm canlıların nefesinin kesilmesi demek. Arıların yok olduğunu bir düşünün… Çiçekler ya da böcekler bile işlevini yerine getiremezdi. İşte bu ve buna benzer pek çok nedenle yani yaşamın devamlılığı için biyoçeşitlilik büyük önem arz eder.
Biyoçeşitlilik Çeşitleri Nelerdir?
Biyoçeşitliliği genetik çeşitlilik, tür çeşitliliği, ekosistem çeşitliliği olarak 3’e ayırmak mümkün.
Genetik Çeşitlilik: Kalıtsal olarak geçen fizyolojik ve biyolojik karakteristik özellikler, genetik çeşitliliği belirler. Genetik çeşitlilik belli bir tür, popülasyon, varyete, alt-tür ya da ırk içindeki gen farklılığıyla ölçülür.
Tür Çeşitliliği: Genetik olarak tıpatıp benzerlik gösteren canlılar türleri oluşturur. Türlerin özelliklerini belirleyen en büyük faktör coğrafi etmenlerdir.
Ekosistem Çeşitliliği: Bir ekosistem bitkiler ve hayvanlar ile toprak, su, hava, mineraller gibi cansız varlıklardan oluşur. Topluluklar ve çevreleri ile olan ilişkileri arasında ve içindeki fonksiyonel ilişkiler karmaşıktır ancak, bunlar su sirkülasyonu, toprak oluşumu, enerji akışı gibi ana ekolojik süreçlerin de mekanizmasını oluşturur. Bu süreçler canlı toplulukları için gerekli olan gıda’yı sağlar ve böylece kritik bir karşılıklı bağımlılık oluşur.
Biyoçeşitlilik Örnekleri ve Türkiye
Türkiye Avrupa ve Orta Doğunun en zengin biyolojik çeşitliliğe sahip ülkesi olup, Avrupa kıtasında biyolojik çeşitlilik açısından dokuzuncu sıradadır. Ülkenin 7 coğrafi bölgesinin her biri ayrı iklim, flora ve fauna özellikleri gösterir ve dünyanın en önemli üç ekolojik bölgesine sahiptir (Yaşlı kolşik ormanlarıyla Kuzeydoğu Anadolu kolşik florası/ormanlar; Orta Anadolu’nun step tipi otlakları; ve dünyanın varolan en geniş yayılımlı Selvi (Cupressus sempervirens) ve Sedir (Cedrus libani) ormanları ile maki vejetasyonu, önemli kıyı habitatlarıyla Akdeniz Bölgesi). Türkiye 120 memeli, 400’ü aşkın kuş türü, 130 kadar sürüngen, 400’e varan balık türü ile biyolojik çeşitlilikte tür çeşitliliği açısından çok zengindir.
Türkiye’nin coğrafi yapısının farklılığı yüksek endemizm ve genetik çeşitliliği sağlar. Türkiye, iki önemli Vavilovyan gen merkezinin kesiştiği noktada yer almaktadır: Akdeniz ve Yakın Doğu. Bu iki bölge tahılların ve bahçe bitkilerinin ortaya çıkışında çok önemli bir role sahiptirler. Türkiye’de beş ayrı “mikro-gen merkezi” bulunmaktadır. Son otuz yıl içinde yerel ve ithal soyların kullanımıyla geliştirilen ve kaydedilmiş olan tahıl çeşidi 256 olup; bunun 95’i buğday, 91’i mısır, 22’si arpa, 19’u pirinç, 16’sı süpürge darısı, 11’i yulaf ve 2’si de çavdar çeşididir.
Türkiye florası, kültürü yapılmış önemli tarımsal bitki türlerinin yabani akrabalarını ve bu türlerle ilgili genetik çeşitliliği kapsar (örneğin buğday, nohut, mercimek, elma, armut, kayısı, kestane ve antep fıstığını bu türler arasında sayabiliriz). Bahçe bitkileri ise; üretilmekte olan yaklaşık 50 cinsi ve yetiştirilip dağıtımı yapılmakta olan 100 kadar türle beraber yerli varyeteler ve diğer kaynaklardan gelenlerle beraber 200’ü bulduğu düşünülmektedir Bu çeşitlilik meyve türlerinde de belirgin olup 138 civarında olduğu tahmin edilen meyve türlerinin 80’i Türkiye’de yetiştirilmekte, tropikal ve subtropikal meyvelerin girmesiyle bu sayı artmaktadır. Tarım türlerinde yabani asma türünü (Vitis silvestris) de barındıran Anadolu, üzüm asmasının (Vitis vinifera ) gen merkezidir.
Yerli çiftlik hayvanı türleri açısındansa; yedi sığır, 18 koyun, dört keçi, yedi at ve sekiz kümes hayvanı ve Ankara tavşanını içermektedir. Kuzey geçiş kuşağında yaşayan ‘Karakul’ ile Kars yöresinde yaşayan ‘Tuj’ gibi bazı koyun varyetelerinin soyları tükenme tehlikesi altındadır. Tehdit altındaki diğer bir yerli hayvan ırkı da, tamamen yok olmasının önlenmesi için koruma altına alınan Ankara keçisidir.
Türkiye, Avrupa kıtasında bulunan bitki türlerinin %75’ini barındırmakta olup, bunun üçte birini endemik bitkiler oluşturur. Anadolu faunası 80.000'in üzerindeki tür zenginliğiyle de dikkati çekmektedir. Alageyik ve sülünün anavatanı Anadolu olup, bozayı, yaban domuzu, kurt, vaşak başta olmak üzere memelileri barındıran Anadolu’da yok olduğu düşünülen Anadolu leoparının izlerine rastlanıldığı bilinmektedir. Kuş göç yolları üzerinde bulunması sebebiyle, Türkiye pek çok kuş türü için anahtar ülke konumundadır. Ülkemizde yaklaşık 454 kuş türü olduğu bilinmektedir. Bunlardan bir kısmı global olarak tehdit altında olan türlerdir.*
* https://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files/vizyon2023/csk/EK-14.pdf
Sektörlere Göre Biyoçeşitlilik
Bazı bölgelerde kimi sektörlerin yoğun olduğunu görüyoruz. Bu sektörel yoğunluk elbette bulunduğu bölgeye zarar veriyor. Örneğin yoğun turizm yapılan Akdeniz ve Ege kıyılarındaki Caretta Carettalar tehlike altında. Aynı şekilde yoğun balıkçılığın yapıldığı Kuzey Ege Bölgesi'nde bazı habitatların yok olduğunu görmek mümkün. Sera gazı salımının yoğun olduğu sanayi bölgelerinde ise kuş popülasyonunda büyük ölçüde azalma görülüyor. Hele ki bazı fabrikaların toprağa ya da suya bıraktığı kimyasal atıklar buralardaki biyoçeşitliliğin tamamen yok olmasına neden oluyorlar. Tarım alanlarında ise bilinçli tarım önemli bir faktör. Zararlı tarım ilacı ya da gübre kullanımı buradaki biyoçeşitliliğe tamamen zarar verir.
Biyoçeşitlilik Nasıl Korunabilir?
Biyoçeşitliliği korumanın yollarını sizin için listeledik:
Sürdürülebilir ormancılık
İklim değişikliğiyle mücadele
Tüm dünya çapında sağlık konusuna ağırlık verilmesi ve topyekün bir iyileşmenin gerçekleşmesi
Avcılığın yasaklanması
Arazi ve kaynakların korunması
Biyoçeşitlilik dostu girişimlere teşvik verilmesi
Gizli biyoçeşitliliğin incelenmesi ve zarar görmemesinin sağlanması
Kimyasal gübre kullanımının önüne geçilmesi
Tarım ilacı kullanılmaması
Dünya çapında herkesin biyoçeşitlilik hakkında bilgi sahibi olmasının sağlanması
Global bazda ulaşılabilecek bir veri havuzunun oluşturulması
Sürdürülebilir bir yaşam sürülmesi
Geri dönüşüm
Yorum Yap